Kolpa-Chino konuşmayı öğrendi aslında onu bile kankilerinden kaptı kopya üstüne kopyaladı. Tarzını, hamurunu onların unundan yaptı!
Çevresine kendince sevenlerini bile topladı.
Kolpa-Chino kendini geliştirdi yalan söylemeyi öğrendi kafayı rap'e taktı zencilere sardı beyazlardan vazgeçti.
Zamanla kankilerine bir bir terso yaptı.
Çok sürmedi ama zamanla foyası çıktı göze görünür oldu! Hepsinden bir bir tekmeyi yedi!.. Ortada tek başına sap kaldı. kendine yeni kurbanlar aradı en yakınındakilere sardı.
Geride kalanlar aslında hep onu ti-ye aldı! geyiğe sardı! o saf salak bunu da anlamadı!.. Herkese açıldıkça açıldı kendini hep kurnaz sandı!
Kolpa-Chino kendini kopyalamalar üzerinden geliştirdi. Gerideyse Eski Kanki Cemiyetini bıraktı.
Hala herkesi kandırdığının saflığında aslında herkes onu ti-ye aldı foyası bir bir anlaşıldı paylaşıldı.
gün geçtikçe Kolpa-Chino iyice boka sardı kendini de herşeyi de kolpaladı!
"O site benim aileme dokundu" "O site benim şehrime bok attı" "Benim son çıktığım kıza atıfta bulundu!"
kapatın Türki'ye gitsin!.. Yasaklayın!
"O site benim hayat görüşümü lekeledi, düşünce modelime laf etti!" "Benim aile ağacımı kötüledi!" "Bastığım topraklara çamurlu dedi!"
kapatın Türkiye'ye gitsin, cezalandırın kimse açamasın!
"O site herkesin doğal saydığı seksi açık etti!" "Herkesin dediğini özgürce yayınladı!" "O siteyi milyonlar kullandı, ayağa düştü!" "O site örf ve adetlerimle dalga geçti!"
kapatın Türkiye'ye anasını satayım! yasaklayın! kimse giremesin!
Zaten ne ihtiyacımız var bizim özgürlüğe?! kapatın bütün kapıları; içeri hiç ışık girmesin! gözlerimiz kamaşır kör oluruz sonra!
O site kafasına eseni yaptı; ne kadar ayıp! olur mu hiç öyle şey!
Kapatın, yasaklayın milyonlar bağrına basmış; bize ne?!
Kapatın bütün ışıkları ve içeri hiç ışık girmesin!!!
O kadar yoğun ki işlerim kahretsin! o kadar bedavayım ve kafam o kadar dilimlere bölünmüş ki; bu öğlen kakamı bir türlü edemedim hep sonraya, sonraya erteledim.
ve en sonunda kakamı yapmayı unutmamak için saat 15.00’a kendime outlook'tan hatırlatma attım!..
Ve işin üzücü tarafı üstüne oturup büyüttüğüm kakamın da fiyatı o kadar ucuz ki; geciktirmenin getirdiği bir kar bir beklenti de yok!
Kahretsin o kadar yoğunum ki; boku bokuna ve hiçbir bok da gelmeyeceği halde bana bu öğlen kakamı hep sonraya, sonraya erteledim.
Öyle de beklentisizim ki; şuracığa kıçımı gün boyu dayadığım lanet koltuğa sıçıversem ne fark eder ki!?
O gün yine tırlatmalar burnunun dibinde bir cuma akşamüstü bütün haftanın, zevkli ama bir o kadar delirtici yoğunluğunun sonunda iş yerinde günü kapamak üzereydim.
Baş yanlarımın elektriği tavan yapmış, gözlerimdeki deli bakışı barizleşmiş, ellerimse bana ilk dokunacak adama dalmanın eşiğindeydi!..
Belli ki; yine servisten inip eve yürürken tanımadığım insanların bana bakışlarından kıllanıp, herhangi birine dalma arzum da tavan yapacaktı! Dolayısıyle beni mutlaka yürümeme izin vermeden yolun başından eşim almalıydı! Çünkü insanlara yazıktı... Bok yoluna gitmeleri an meselesiydi!
İşte tam bunları düşünürken iş yerindeki o son saatlerimde gözlerimdeki deli bakışla son girdilerimi yaparken siteme; o arkadaş geldi beni görüntüledi!
Nedendir bilmem; tam o anda yine o çocuksu, saf, yarı gerizekalı kendini mutlu zanneden bakışım devreye girdi!
Ve o lanet fotoğraf karesinde yine mutlu çıktım!!!
İçimdeki canavarı ise sadece bir kaç kişi biliyor...
Dikkaaaaaat!!! Tanrıça geçiyooooor! Elindeki işi bırak gözlerini doğrudan dik üzerine ve o yüksek topuklarını vura vura salınarak öldürücü süründürücü endamıyla geçerken masanın karşısından
bu resmi geçitin içinde tamamen yok ol sadece sesleri dinle görüntü şölenine dahil ol!
İşte o her geçtiğinde karşımdan benliğime zoraki gönderdiğim emirler bunlar!
Emre karşı gelmek var mı peki? Ne mümkün!? ve ne haddime?!
erkeklikten men ederler adamı vallahi!
Dikkaaaaaat!!! Tanrıça geçiyooooor! Elindeki işi bırak aklını başına devşir ve sadece dinle izle!..
Artık kesinlikle bunu soruyorum! Hiç tereddütüm kalmadı bu tepkimde!
Acaba diyorum yavaş yavaş alçaktan yükselmede Türk Kadını yetkinliğini, ciddiyetini dik duruşunu ve mevkiini yüksek topuklarının yere vuruşundaki o tok takırtı ile doğru orantılı mı görüyor?!..
Topuklar üstünde 8-10 santim yükselenin duruşu değişiyor, adımları değişiyor, yüzündeki ifade kibirleniyor daha bir Firavun'laşıyor nedense?!
Sanki daha büyük işlere imza atmanın daha etkin yetkilenmenin daha büyük paralar kazanmanın aldatıcı bir göstergesi şu topukların tok sesleri!?
"Hayır yok öyle şey!" demeyin! Etrafınızda yükselen topuk seslerini dinleyin ve sahiplerini inceleyin.
Birgün sonra alçak topuğa düştüklerinde lütfen onları tekrar izleyin ve sonra karar verin!
Şakaktan girecek tek bir kurşunu bir yüz yıkamaya tercih ettiğim günlerin sayısı o kadar çoktur ki inan!..
Bu yüzden kork benden takılmaktan ayağıma-koluma bir taş olarak çıkmaktan yoluma...
Binlerce santigrad (her ne bok ölçüyse) ateşlerde bir anda kül olmanın tadını öyle çoktur ki tercih ettiğim günlerin sayısı önüme konacak bir ziyafetin yerine
bu yüzden kork varlığımdan iştahımdan gözlerimin hala görüyor kulaklarımın duyuyor olmasından!
ve sakın her kim olursan ol sakın yoluma, önüme arkama sağıma-soluma çıkma!
etrafı ateşlerle çevrili yolumda ayağıma taş olma!
Şakaktan girecek tek bir kurşunu bin tane övgüye ve dost selamına tercih ettiğimi unutma!
Kolaydır yediği önünde yemediği arkasında olana alttakilere emirler, akıllar vermek... Onlara nasıl daha iyi iş yapılacağı adına binlerce birbirinden ukala eğitimler-öğretimler düzenlemek!..
Yoktur ki kendisinin ekmek hesabı aş derdi!.. Sallar durur lafları gariplerime.
Notlarını tutarlar o ukala ağızdan boşalanların. diğer yandan sırtlarındadır bütün o iş yükü.
zavallılarım çaresizlerdir ve işte aslında sırf bu yüzden kibardır bakışları emirleri verenlere karşı. eziktir aslında gururları bakmayın öyle hazır asker gibi dinamik mutlu görünmelerine!
Üç kuruşluk ekmekleri, emirleri veren yedikleri önlerinde yemedikleri arkalarında olanların iki dudakları arasında pişmese öyle bir çıkardı ki içlerindeki canavarları!
ve o zaman işte o ezik kabulcü gülümsemelerin yerini yıllardır ezilmiş o canavarın özgürlüğü alırdı!
Külahlar değişilirdi gümbür gümbür!
Kolaydır yediği önünde yemediği arkasında olana alttakilere emirler, akıllar vermek...
Ama adam gibi adam olmak istersen bir kere, bunu bir de ezilenlere sor.
Satmışız ruhları en baştan doğumda üzerimize geçirdikleri şu ucuz kefenlere;
hayat boyu ne etsek de güzelleştirsek diye debelenir dururuz şu ucuz elbiseleri!
Tek bir kişi de mi sormaz Allah'ım kendine bir günümü çırılçıplak geçirsem de kendimi bilsem hiç fark olmaz mı diye?!..
Hiç mi merak etmez kimse kendi ellerimle çıkartıp atsam şu kefeni de hayata kavuşsam nasıl olur ölmeden önce diye?!..
Satmışız ruhları en baştan hala enayiler gibi her gün didinip arar dururuz ne etsek de kefenleri güzelleştirsek diye...
Olmaz dostum olmaz! Bilmez misin ki şu kefenden vazgeçmedikçe bütün bu yalandan giyinme, süslenme çalışıp-didinme çaldığında senin de borun kül olup gidecek bir günde!
Bozuk çalmaya başladımı işler bir kere kesinlikle patronlar değildir sorumluları. Oturttukları yöneticileri masaya yatırmalı onların kaçamak tedbirlerine korkakça beyanlarına eksik bilgilendirmelerine bakmalı.
Esas suç; doğruyu yansıtamayacak kadar en yukarıya cesaretsiz olmaları ve sonra üstüne üstlük yalanlarını örtmek için patronlara bütün alt takıma yüklenmeleri faturaları onlara yıkmaları her işten sıyrılmak ve rahat kıçlarını garantilemek için onları daha çok ezmeleri...
ve daha da hazini; faturaları kesmek istediklerinde patronlar herşeyden bihaber, önlerine yesinler rahatlasınlar diye alt takımdakileri atmaları!..
Boka sarmaya başladımı bir kere işler; kesinlikle patronlar değildir sorumluları. Tek adres kesinlikle; gemiyi, güvenerek ellerine teslim ettikleri kıçları rahat cesaretsiz kaypak, kıvırtkan yöneticileri...
Herkesin vardır çok yakınlarından aldıkları darbeler.
Bu darbeler çok can yakarlar ilk anda. Sonradansa insana geçreklerin acı yüzlerini gösterirler. Doğru olanı, ayırt edilmesi gerekeni sonradan da olsa sertçe hatırlatırlar ve insanı kendi düzeyine, gerçeklerine döndürürler. O acı ile hatırlama aşamasından sonraysa artık o insanın yüzü aydınlığa daha da yaklaşır, çünkü yanlış seçimlerin ona getirdiği yanlış dostluklardan geç de olsa arınmak bir anlamda kendini kazanmaktır.
Fazlalıklarımızdan arına arına kendimize daha da yaklaşırız. İşte yanlış dostluklar kendi kimliklerini açık edip, kopma noktasına geldiğinde üzülmeyin bu yüzden. Evet; ölünün arkasından bir süre yas olması doğaldır, ama inanın önünüz ve vizyonunuz bundan sonra daha temiz olacak.
"Puşt Dost Eskisi"ne ithaf ettiğim şiirlerin indeksine tıklayarak ilerleyebilirsiniz. Bu çok özel bir reçetedir!
Kolpa Gangsta Bozması öyle bir salak ki; zenci meraklısı karagöt hayranı günboyu Rap dinler Türkçe Rapçilere küfreder ama bir türlü anlamaz ki kendi de Türk'tür!..
Pehhh!!! Yandan koy da Gangsta Bozması belki inandırırsın ahmakları kendine!..
Hayal aleminde yüzer kendi kendine Rap Kralı zanneder ucuz mafya zanneder kendini de alakası yoktur aslında yaşamının. esen rüzgara göre belirler rotasını elinde bile değildir!..
Masken düştü artık Gangsta'nın yandan yemişi! Bende kalmadı bir sihrin, gizemin hatta delikanlılığın bekaretini yitirdi! Ağzınla kuş tutsan bitti artık kolpanın tekisin benim için!
Pehhh!!! Hala enayi bol çevrende, bunu iyi bilirsin! Yandan koy da Gangsta Bozması belki inandırırsın ahmakları kendine!..
Evden eve yataklı-yorganlı tabaklı-bıçaklı-çatallı, aynı bardak modunda pantolon, don, gömlek birarada kankiydik.
Yüz-gözdük çoğu zaman topluma karşı tek göz'dük. Beraber çamurladık herkesi! Beraber küfürledik arkalarından, hiç haberleri yok hala yediklerinden!!!
En yakın görüneni, yağcısı, arkadaşı, yandan yanaşanı tamamen almışlardı paylarını bilmiyorlar hala neler döndüğünü arkalarından!
Şimdi bile bazıları yanında... Zavallı saflar hatta yanaşmalarda hala!.. Destekçisi, ikoncusu, kolpacısı, yağcısı masum yüzüne kanmalarda!..
aynı bardak modunda pantolon, don, gömlek birarada kankiydik. Çok kere darbelendik, ayakta kaldık. Zaman zaman kuş beyinli mantığı aştı, cezasını her aldığında koptu, küstü... En yakınındaki çakallara tutundu çaresiz.
Benden önce de vardı kankileri; hepsini eskitti farklı nedenlerle... Yedi bir bir tekmelerini gerçeği gördüklerinde!
Üç kere dağıldık, toplandık biz de onunla.
Sonuncusu dündü... Taşıyamadım daha fazla bu anlamsızlığı.
Daha fazla kötüleyemeyeceğim herkesi arkasından! Belki bana "deli, yalancı" diyecekler, desinler...
Allah bilir ya; aynı bardak modunda pantolon, don, gömlek birarada kankiydik. Bir ben bilirim gerçek yüzünü! Bir de benden önceki iki tanesi... Ötesi yok! Herkes kandırıldı hepsi aldatmaca!..
Daha fazla taşıyamadım bu kolpa yalanı ve kestim hesabını... Sırlarınıysa çöpe attım kendisiyle...
Tek derdim bulaşmasın bana yakarım bu sefer bakmam vicdanına, tek tel saçına!
ve Allah kurtarsın hala bu kolpa ve anlamsız yalana bu oyuna kurban etrafında dolanan yaltakçı Çakalları...
Kolpanın teki, düzeysiz dost eskisi almıştı dersini durulmuştu paparayı yiyince...
ama tabii kıroluk ya; bir-iki ay sonra paparadan yine duramadı sakin riski çeker kanı puştun çamurunu attı sonunda yine bir yemek arasında...
bütün düzeysizliğiyle terbiyesizliğiyle gösterdi kıro yüzünü, aldı karşı lafı yüzüne o dakika insanların içinde;
etti papara iki!..
Hayvanla insan arası düzeysiz bir ruh karışımında rahat edemeyecek 'puşt' tabii. eminim bir süre sonra kaşınacak yine, bulaşmaya çalışacak kalitesiz çamuruyla üzerime-başıma...
ama bilmez ki kiminle aşık attığını aptal!.. bir alır, iki alır dersini sonra yer büyük darbeyi elindekilerden de olur da yok ki haberi gafilin!..
Bilseydi bu ortamda bu ülkede sahipsiz kimsenin olmadığını girer miydi bu kadar riske dost eskisi gavur hayranı?..
davranır mıydı böylesine terbiyesiz böylesine kıro?.. yaklaşır mıydı bu kadar ateşin gürül gürül yükseldiği o kızgın fırının dibine?..
Hep aynıdır cahil dost eskileri; derslerini almazlar yandıkça yanarlar kaşındıkça kaşınırlar.
Papara bir, papara iki, üç derken bekliyorum şimdi yeni yeni çamurlar senden seni terbiyesiz, düzeysiz puşt dost eskisi...
Sessiz, sakin, kendi halimde biraz ulvi biraz meditatif hedefim uzaklarda suya-sabuna dokunmadan göçüp gitmektense
bir-iki pisliği de ben temizlerim, başlarına dert olurum rahatlarını kaçrır da giderim daha iyi!..
Sarılmışken etrafım bin tanesiyle; sessiz sakin, asilce yaşayacağıma el değmemiş sosyetikler gibi, biraz sürünürüm girmediğim delik kalmaz pislik olurum hatta ama mutlaka pisliklerden temizler de göçerim şanımla, namımla daha iyi!..
Evden eve yataklı-yorganlı tabaklı-bıçaklı-çatallı, aynı bardak modunda pantolon, don, gömlek birarada kankiydik.
Yüz-gözdük çoğu zaman topluma karşı tek göz'dük. Beraber çamurladık herkesi! Beraber küfürledik arkalarından, hiç haberleri yok hala yediklerinden!!!
En yakın görüneni, yağcısı, arkadaşı, yandan yanaşanı tamamen almışlardı paylarını bilmiyorlar hala neler döndüğünü arkalarından!
Şimdi bile bazıları yanında... Zavallı saflar hatta yanaşmalarda hala!.. Destekçisi, ikoncusu, kolpacısı, yağcısı masum yüzüne kanmalarda!..
aynı bardak modunda pantolon, don, gömlek birarada kankiydik. Çok kere darbelendik, ayakta kaldık. Zaman zaman kuş beyinli mantığı aştı, cezasını her aldığında koptu, küstü... En yakınındaki çakallara tutundu çaresiz.
Benden önce de vardı kankileri; hepsini eskitti farklı nedenlerle... Yedi bir bir tekmelerini gerçeği gördüklerinde!
Üç kere dağıldık, toplandık biz de onunla.
Sonuncusu dündü... Taşıyamadım daha fazla bu anlamsızlığı.
Daha fazla kötüleyemeyeceğim herkesi arkasından! Belki bana "deli, yalancı" diyecekler, desinler...
Allah bilir ya; aynı bardak modunda pantolon, don, gömlek birarada kankiydik. Bir ben bilirim gerçek yüzünü! Bir de benden önceki iki tanesi... Ötesi yok! Herkes kandırıldı hepsi aldatmaca!..
Daha fazla taşıyamadım bu kolpa yalanı ve kestim hesabını... Sırlarınıysa çöpe attım kendisiyle...
Tek derdim bulaşmasın bana yakarım bu sefer bakmam vicdanına, tek tel saçına!
ve Allah kurtarsın hala bu kolpa ve anlamsız yalana bu oyuna kurban etrafında dolanan yaltakçı Çakalları...
Kurumlardaki satıcılara, ispiyonculara, taşıyıcılara, ihbarcılara sebep olan neden onların aksamış yapıları, üzerlerinde oluşmuş çatlaklar ve doğru oturmayı bilmeyen yöneticileridir.
Patronlarınsa kulakları gözleri koku alma duyuları çok gelişmiş olduğundan; bir yerden sonra kokular yükselir yukarı doğru satışlar, ispiyonlar, ihbarlar başlar
ve en sonunda çatlaklar kapanır yeni harçlarla... Yapı dört bir yandan kasnaklanır ama yepyeni insanlarla, yöneticilerle.
Yine olmadıysa hatta bütün yapı yıkılır baştan yapılır.
Patronlar bal gibi bilirler çünkü, balık kuyruktan değil, her zaman baştan kokar!
Ya bu anlamsız aptalca dünyayı bitiren komediye sırtını dayayıp, sen de pişmiş kelle gibi sırıtacaksın ve bir şey olmamış gibi yapacaksın
ya da
durdurun dünyayı ineceğim diyeceksin, bu sahneyi kendin için sonlayacaksın.
Yok çünkü başka bir ara nokta inan
Ya tam olarak herkes gibi soytarı olacaksın gönlünle görünüşünü ayıracaksın ya da sert yumruğunu vurup kalkanlarını kuşanıp koca bir kahkaha ordusuyla savaşacaksın!
Ben bir geceyi daha yarınki umutlarımı hiçliğe gömerek yatmayı kar bilirim benliğime yolunda...
Edindiğim bütün moralleri dayandığım tarihimi, ailemi, sülalemi, en yakınımdakileri tam koparıp benliğimden çırılçıplak yatmanın cesaretindeyim yolunda...
Tutunduğum ekmek kapımı ideallerimi şu çok büyük amaçlarımı her yattığımda hiçliğe bırakmanın, hepsinin üzerine toprak örtmenin dayanılmaz coşkusunda cesaretindeyim yolunda...
Ben bir geceyi daha çırılçıplak çocuğun gibi kollarında sonlamanın peşindeyim ve gözümü insan gözlerimle her diktiğimde yarına o gözleri suçlulukla kapatır dururum ateşlerde yanarım yolunda...
Bizim ortamda çoğu kurumda işini sevenler en büyük aptallar olarak en zor işlerde kullanılırlar.
Çünkü onlar işlerini sevdiklerinden ve çalışmaktan zevk aldıklarından iş dışında bir şey düşünmeyip sürekli üretirler.
Az para ile de olsa sürünerek de olsa severek çalışırlar şükrederler.
Diğerleri yani yalancılar, kan emiciler fırsatçılar ve yağcılar işi ve çalışmayı sevmezler. Zavallı iş severler harıl harıl çalışırlarken bu tilkiler hep daha fazla kan emmenin, para hortumlamanın adam satmanın ticaretini geliştirirler.
Bu yüzden bizim ortamımızda birçok kurumda işlerini seven insanlar normalden fazla sevilirler!!!
Tam "Tamam artık! Oldu-bitti hepsi bu kadarmış buraya kadar tam teçhizatlı ruhumla uzun yola hazırım uçuş için!" diyorum;
kahretsin takılıyor bir şeyler ayaklarıma toprağa çekiyor beni istemesem de!..
Tam o sıfırlanışın tarifsiz huzuruna bir kez daha ermişken gülümseyen yüzümle herşeyi olgunlukla görüp tatlı bir son vedanın heyecanıyla uykuya dalıyorum... çalınıyor çıkışın kapıları, yüzümü aralıktan sokuyorum
kahretsin! yine birileri, yine bir şeyler takılıyor keskinleşmiş niyetime! sanki oyun oynar gibi paçavra olmuş ruhumla; istediğime, isteyeceğime pişman oluyorum!..
Bıkmıyorum sık sık "tamam" diyorum, "bitti" bizdeki de çelik irade yeğenim!
ve bekliyorum...
"Ateşle oynuyorsun!" diyor bir üst sesim; hemen cevabını veriyorum:
O ateşin içine elimi çoktan soktum bu ruhu o ateşlerde çoktan erittim törpüledim, süt dökmüş kedi yaptım ben. Ne desen boş yeğenim! Sadece zaman dolduruyorum.
Hataları bulup, çıkartıp, irdeleyip, bilincine bilinç katma, yeni yeni birbirinden şık küfürler icad etme, şiddet ve kini içinde biriktirip, enerjiye çevirip, hırsla iş üretme peşinde olanlar için ne bulunmaz nimettir bizim ortamımız!..
Hayattan erkenden bıkma, herşeyden genç yaşta vazgeçme, gözlerini sonsuza dikme veya düpedüz üstüne gidip herşeyin tırlatma etrafa korku salma peşinde olanlar için ne olağanüstü bir sirktir bizim ortamımız!..
Yandaki araçların hızlarına göre kendimden bağımsız ipler onların ellerinde yol almam anne...
Zaten benzinle-mazotla çalışırken onların arabaları sonsuz umutla çalışıyor benimki, imanımı rüzgar edip katıyor arkasına...
Başlangıcımız aynı varacağımız yerler farklı anne... bana ne onların hızından artist artist hareketlerinden bana ne onların anlık kazanç peşindeki yüzlerinden zaferlerinden, sevinçlerinden?..
Takdirlerini, beğenmelerini, onurlandırmalarını, hatta benliğime aynalıklarını boşver... Başarılı, sanatçı, yetenekli, arkadaş canlısı, gülümseme, "çocuksuluk üstadı" ilan etmelerini ve sık sık bu hallerime inanamamalarını boşver anne;
bakarım kendime soldurmam, sürekli yükseltirim ışığımı, sağlığımı korurum coşkumla beslerim ruhumu hepsinin üstüneyse inancımı çadır ederim, bu kokuşmuş dünyalarında el altından yaşar giderim
bana ne onlardan hızlarından hırslarından anne?!..
maddeleşmişken ifadesi 'para'lanmışken maneviyatın bile yalan olmuşken bu dünyanın ruhu itelenmişken; onların gururları, onurları zaferleri veya kurtuluşları kimin umrunda anne?..
Birileri bu vahşileşmiş, medeniyetten elini-eteğini çekmiş, birbirlerine düşmanlaşmış insanlara yerlerdeki lanet beyaz çizgilerin süs değil, zebra deseni hiç değil, yayalara da yaşam fırsatı için konulduğunu
uyarılarla düdüklerle cezalarla yaptırımlarla...
ya da yine olmadı; dayakla sopayla kötekle kafa-göz yöntemleriyle hatırlatmalı!
Epostalarda, cep telefonlarında dolaşan ulaşılmaz hayallerin anlık yansımaları binlerce ama binlerce yeniyıl kutlaması, tebrikler şaşaalı resimlere, filmlere bezenmiş monitör sayfaları...
Yine milyonlarca lira, dolar, mark değerinde sektörel harcamalar pompalamalar allayıp en pahalısından pullamalar!..
Hatta yer yer hepsinden baskın çıkmak için daha orijinal, az rastlanır türden kutlamalar... Kendini diğerlerinden ayırt etmeler... Kutlamalarını olası işlere çevirmeler...
Adeta bir boy gösterme yarışı; iyi niyet ve temenniler üzerinden, onları alet ederek basamak ederek güçlenmiş nefislerine!..
Ama var mı acaba kökte bir değişiklik? Sonsuza aralanan kapılarda daha büyük bir umut akışı, içeri doğru bir aydınlanma?
Var mı acaba köhneleşmiş maddeleşmiş ruhlarda bir kendini bırakma, teslimiyet ve yüzlerini biraz olsun sonsuza çevirme?..
Hiç sanmıyorum...
Epostalarda, cep telefonlarında dolaşan hayallerin anlık yansımaları binlerce ama binlerce yeniyıl kutlaması...
Hepsi kitlece bir boy gösteriş... Nefisleri daha da kuvvetlendirmenin yakıcı alevlerinde gittikçe zorlaşan geriye dönüşün sonsuza yaklaşan vedası...