Bütün merakların ilgilerin hobilerin, yeteneklerin, düşüncelerin bittiği yerde bekliyorum seni.
Derman yok hız yok yavaşlık yok, neyse oyum işte artık gel...
Sıyrıldım işte herşeyimden tıpkı dediğin gibi; geldiğim gibi buraya çırılçıplak hazırım geri dönmeye oyalama daha fazla ne olur uydum sana çoktan, gel...
Bir yerden sonra ne değeri kalır ki? süre doldurmaya girer yaşadığım. Oyalandığım kadar bu saçma-sapan oyunla başka bebelere hayat ver haydi bekletme artık beni ne olur gel...
İmansız, Allah'sız, vicdansızlar!!! Bugün 90.000 YTL verirler el altından kaçak bir böbreğe, belli mi olur yarın gereğince adam keserler 300.000 YTL'ye!
Hepsi anlatılır TV'lerde, dizilerde herkes dayanır arkasına seyreder keyifle içkiyle, ama ertesi gün çıkarız sokağa yine değişen bir şey yoktur yine aynı terane...
Medeniyetten esip de buraya gelenlerin trafiğimize çıktıklarında kendilerini Vietnam'dan veya balta girmemiş ormanların goril savaşlarından daha beter savunmasız daha beter şaşkınlık içinde bulmalarına şaşmamalı!..
"Böyle bir trafikte siz nasıl yaşıyorsunuz?" diyerek şaşkın maymunlar gibi gözlerini üstümüze dikmelerine, türünün tek örneği tavırlarına şaşmamalı!..
Biraz medeniyet görmüş ülkelerden esip de buraya gelenlerin "Yandım Allah!" dercesine dörtnala ülkemizden kaçmalarına, bizi otoritesizlikle disiplinsizlikle kuralsızlıkla vahşetle itham etmelerine şaşmamalı!
Ve her gece yattığımızda bütün bunlara izin verenlerin "beter olmalarını" dua yapmalı!
Bununla yatıp, bununla kalkmalı! Her nefeste bu cennet vatanı bu hallere sokanlara lanet yağdırmalı!
Satın alınmıştır programlanmıştır rotalandırılmıştır en tipsizinden iş yeri çalışanlarının duyguları, tepkileri hatta pek bir gerçek saydıkları arkadaşlıkları...
En komiği ise kendileri bile inanmışlardır salakların kendilerinin doğru samimi olduklarına!?..
Oysa ki gerçek artık öyle uzakta ki onlara!.. Bilselerdi dizlerini mi döverlerdi, başlarını duvarlara mı vururlardı, yoksa köprüden mi atlarlardı bilinmez!
Çökene kadar bu sistem yalanlar yüzeye çıkana kadar yüzlerine karşı; devam yalana, devam dolana, devam rollere, sahte yakınlıklara!
Amaç; yürüsün bu kokuşmuş gemi öyle ya da böyle... Ta ki ortada öylece doğrularını taşıyamaz benlikler dımdızlak kalana dek...
Satın alınmıştır programlanmıştır rotalandırılmıştır en tipsizinden iş yeri çalışanlarının duyguları, tepkileri hatta pek bir gerçek saydıkları arkadaşlıkları...
Kar desen yok aslında gerçek desen dama atılmış çorabı; yaşar gider gariplerim!
Bağladı ya artık bir kere kendini derin felsefeye; artık bakışları deli, dikkati son gaz adrenaliniyse olur olmaz!
Rahat konuşamaz artık düz insan gibi; ille takacak her kelimenin ardına kulbu!..
Kesintisiz muhabbet ne mümkün hele onunla! İki ileri-bir geri modunda artık; söyleyip de geçmek yok artık lafı! Derinliğine inme güdüsü sarmış her yanını, o düz doğal tatlı muhabbetin üstüne felsefe şartlanmaları kapanmış bir kere artık doğal da olamaz!
Burnundan getirir muhabbet isteğini, pişman eder adamı kadının böylesi! Kazanmayı umud etmişken ruhlardan yana tam tersi olur zavallıma hem de! Yüz çevirir herkes, fazla elektriğinden çarpılmamak için yollarını bile değiştirirler de çaktırmazlar!
Biraz düz insan olmasını hatırlatacak kimse kalmamıştır etrafında buz gibidir tavırları felsefeden geçilmeyen soğuk enerji fırtınaları içinde benliği...
Aslında insan doğallığını keşfe çıkmış bu zavallı; en baştan boka sarmış, şartlanmış, takıntılara batmış. Kimse de kurtaramaz...
çözümsüzlükte kutsanmanın aldatıcılığında kadının böylesi...
Bilmeden neye hizmet ettiğinden bağımsız ne salakçadır hareketleri bilinçsiz negatif ruhların!
Ürettikleri negatif bile havada kalır kendileri gibi mesnetsiz inançsız kimsesiz...
Bilerek nereden geldiğini ve neye hizmet ettiğini, ne akıllıca ve muzafferdir onlarla savaş uğruna negatif kılıçlarını, kalkanlarını kuşanan aydınlık savaşçılarının kin dolu bakışları!..
Ve inanın bana bittiğinde bu yüzlerce yıllık savaş kalkar kılıçlar kalkanlar rafa masuma döner o kin dolu yüzler yeminlerindeki gibi...
Tırlatmış Psişiklerin halleri başkadır! Bir laf anlatırlar gözünü kaçıramazsın sağa sola kaykılamazsın soru soramazsın; konsantrasyon düşüklüğüyle suçlarlar!
Hata edip sordunmu bir soru laflarını anlatırlarken; açtıkları parantezlerden konunun sonu gelmez bin türlü savunmaya geçerler sorduğuna pişman olursun!
Tırlatmış Psişiklerin halleri başkadır! 'Taktım ben bu işe' triplerinde debelenirlerken, düz gitmek varken evrimde, bilgelikte; kendi kendilerine engeller, tuzaklar koyarlar işleri daha da karıştırırlar sonra kendi karmakarışık açıklamalarıyla çözüm ustalarını oynarlar herkese yaşam koçu olurlar!
Tırlatmış Psişiklerin halleri başkadır! İyisi mi sen bulaşma pek onlara. Oynasınlar kendi kumlarında kasıla kasıla kaza kaza...
Dümdüz sade ilerlemek varken evrim, bilgelik yolunda en çok da onlar frenlenirler!
Biliyorum Anne; sen korumalardasın toplayıcılıktasın birleştirmelerdesin. Bu senin doğan...
Ne kadar da iyisin!
Ama inan bana herkes böyle değil, herkes toplamalarda değil. Herkes senin gibi hiç değil!..
Yapma Anne biraz da Deli Oğlan'ı dinle... Sana karşı boynum kıldan ince bundan böyle ama yapma ne olur, karşı çık isyanıma bük boynumu gerçeklerine karşı ama dönüp gidince arkanı kendinle dediklerimi biraz dinle.
Biliyorum sen korumalardasın dağılmışları toplamalardasın işin birliğindesin, ama anne inan bana inan bana herkes böyle değil, ondandır Deli Oğlan'ın isyanları.
Anne... Bırak dağınık kalsın biraz da lütfen anne!..
Delirmiş bunlar! İmanlarıyla birlikte komuşuluklarını da bırakmışlar!
Bugün bu şehrin en seçkin semptlerinden birinde yani 4 Levent'te bir sitede blokları birbirlerinden "jiletli teller"le desteklenmiş parmaklıklarla ayırabiliyorlarsa; ben buna "insanlığın öldüğü an" derim!
Üstelik de ayı oğlu ayılar göz hizasına bile jiletli telleri koymuşlar!
Lan sizin çocuğunuz yok mu? Ayağı kayanınız, dengesini kybedeniniz yok mu?!
Şehirde hem de aynı sitenin blokları arasında neyi engelliyorsunuz?! Gerillalardan mı korktunuz?! Teröristlerden mi, gammazcılardan mı, yoksa köpeklerden mi?!..
Ya da kendinizden, merhametsizliğinizden, imansızlığınızdan mı korktunuz birgün sizi de arkadan vururlar diye!?
Lan bana bakın günün birinde ülkemize ziyarete Bush-Mush bir daha gelirse, kapatın yine yolları, otobanları, girişleri-çıkışları, hatta Boğaz Köprüsünü, ama sakın adamı çiçek alacak malacak diye yol kenarında indirip, kaldırımlarımızda yürütmeyin!
Lan deli olmayın! Kaldırımların da dibi sakat bilirsiniz. Adamın her attığı üç adımdan sonra paçalarına sular sıçrar oynar parke taşları da, hokkabaza döneriz!
İyisi mi siz sakın ola ki; Bush-Mush bir daha buraya gelirse ziyarete yol kenarında indirip de, kaldırımda yürütmeye kalkmayın!
Yolların altyapıları hasta, parke taşları, trafikteki herkes, işyerlerindeki elemanlar müdürler, genel müdürler hasta, birbirini çekenler-çekemeyenler hasta da; hastanelere mi kaldı şaşkınlığınız?!
bakın öğrendik işte haberlerden bu sabah... Mikroptan, bakteriden geçilmiyormuş çoğu!..
Oh maşallah!.. Vur gitsin yani ha bu insanlara?..
Daha durun daha durun! Aslında hepsinin öncesinde, bütün bu temel, bütün bu dayanak, beyinler, genler, ruhlar hasta deyince günün birinde bir tanesi; ona da şaşıracak mısınız?!
Onu uykularında gün içinde yalnız kaldığı dakikalarda hatta düşüncelerinde takibe almıştı.
Acı vermeyi misyon edinmişti, verirken almayı da yaşıyordu, her iki tarzı da çoktan benliğine geçirmişti.
Bütün düşüncelerini de kendine kopyaladıktan sonra düpedüz karşısına çıktı bir gece etten-kemikten gibi göründü hatta kısa süre için öyleydi de...
İnanılmaz çekici peşinden sürükleyici gözleri karşısındakileri delen türden kozmik bir dişiydi. Hem de aşkı onun üzerinden seviyordu. O, onun ilk insanıydı...
O da acı zevkini dünyada yaşayanlardandı.
Gecenin zifiri acılı karanlığında ruhuna maksimum sıkıntıyla kendini belli etmişti. Hiç direnmedi bizim oğlan. Sadece büyük bir teslimiyetle gözlerine dikti gözünü. Kollarını açtı iki yana sadece bekledi.
Ortada hiç kan yoktu. Hiçbir alet-edevat da... Ama yine de onun her tarafını hatta bütün karanlık odayı büyük bir acı sardı!
Dayanılmaz oluşu en çekici tarafıydı.
Usta Acı Veren ona o akşam bütün hastalıkların, dönüşü olmayan kanserlerin kırılmaların acılarını tek tek zevk ala ala zevk vere vere yaşattı.
Her seferinde bizim oğlan bayılacak noktaya geldiğinde boşaldı boşaldı...
Ölmeden önce acılarla ölmenin ötesinde eğlendi zevklendi.
Onu kendi yurduna geri uğurlarken gözlerini son kez onunkilere dikti. Öyle mutluydu ki!..
Kim bilir bir daha böylesi acıları yine o Usta Acı Veren'den ne zaman isteyecekti?..
İzler bedeninde değil, hayatboyu ruhundaydı. Tadını hep taşıdı...
Çıktı kolpanın kolpalığı ortaya şaşaladı önce tümden yiğince darbeyi yakın plandan, toparlandı sonra yeniden kolpa ya; bir B planı yapması lazımdı! Yaptı da...
Önceden yüzüne gülmüş yalakaları, yalancıları tek kalmama adına mücadelede, sinsi bir gülücükle yanına çekti.
Hemen atladı onlar da kıskançlıklarından. Kim bilir ne zamandır peşindelerdi?..
Verdiler yalancı ellerini sözümona birlik bilinci kurdular ve huraaaaa! üzerime aynen...
Ama ne kadar toplanırlarsa toplansınlar bir kilometreden belli bakınca herkes anlar Çakal Sürüsünü!..
yapabilecekleri en fazla; cesedi eşelemek kokmuş etlerden medet ummak... ne olabilir ki başka bu imansızlıkla, bu yalancılıkla?!..
Çıktı ya kolpanın kolpalığı ortaya bir kere, tutunacak düşmemek için, tek kalmamak için en yakınındaki çakallara!..
Zavallım zaten... Görmez ki gafil gözleri, çakallar bugün başkasını eşelerler, yarın mideleri boşalınca yanındakine çökerler!..
Sen sen ol; düşsen de birgün veya redde uğrasan da dostlardan sakın çakallara tutunma!
Vakko, Beymen, Kiğılı, Sarar Sabri Özel giymekle marka marka dolaşmakla adam olunsaydı; bugün bu topraklar zenginlikten coşardı, çözülmemiş sorun kalmazdı!
O keçi sakalının altından pis pis sırıtmakla millete, dertlere körükle gitmekle, dost eli uzatmaktansa birbirine diş biletmekle dostları işler çözülseydi ortada bu kadar puşt çoğalmazdı!
Vakko, Beymen, Kiğılı, Sarar Sabri Özel giymekle marka marka dolaşmakla iki tane kod üç tane program yazmakla adam olunsaydı; şimdi ne başımız bu kadar batakta ne de bütün işyerlerinde bu kadar puşt çoğalmazdı!
Bu güzelim topraklar çamura bulanıp, her geçen gün elimizde patlamazdı.
Oooo! Kesin hiç üşümezsin karda bile! Kaz Tüyü olayın en kral çözümüdür.
* * *
Ulan bırakın bu işleri trendleri modaları!
Uğraşmayın lan kazlarla! Bırakın rahat dolaşsınlar kesmeyin şeyinizin keyfine zavallıları!
Ya da biraz da başka hayvanlardan mont yapın ısının!
Lan koskoca doğada bir kazlar mı şanslı?! Diğer hayvanlar hep üşüyorlar mı anasını satayım!? Ayılara, koyunlara, davarlara, kokarcalara, katırlara ne oldu?!
Lan sırf inadına çıkacağım birgün Taksim Meydanı'na üzerimde "ayı" postuyla; gram da üşümeyeceğim!..
Yürüyün gidin lan anasını satayım; koskoca doğada bir kazlar mı kaldı?! Adamı delirtmeyin bırakın bu trendi, modayı!!!